![]() |
İngilizcede hareket belirten edatlar |
Bir önceki dersimizde İngilizce yer edatları konusunu 👈 ele almıştık. O derste bahsettiğimiz edatlar, genellikle sabit konumdaki kişi ve nesnelerin konumunu belirtmemize yardımcı olan yer edatlarıydılar. Bu derste öğreneceğimiz edatlar ise hareket belirten edatlar olacak. Bu listede yer alan edatların bir çoğu sizlere oldukça tanıdık gelecektir. Bazılarını ise ilk defa göreceğinizden eminiz. Tıpkı yer edatlarında olduğu gibi burada da anlatılan edatlar için örnekler vereceğiz ve kullanım alanlarını birlikte inceleyeceğiz.
DİKKAT ❗: Burada anlatına edatlar, İngilizceyi yeni öğrenmeye başlayan birisi için öğrenmesi nispeten daha zor olan edatlardır. Eğer cümlelerdeki anlam bağını tam olarak kuramazsanız merak etmeyin. Şimdilik bu konuyu geçin ve kaldığınız konudan çalışmaya devam edin zira ilerleyen derslerde bu konuya geri dönmeniz için size hatırlatma yapılacaktır.
İngilizcede Hareket Bildiren Edatlar:
- To: Yönelme, -e/-a
- Into: İçine (Hareket anlamında)
- Out of: Dışına, -den/-dan (Çıkmak anlamında)
- Onto: Üzerine (hareket anlamında)
- Across: Karşıya, karşıdan karşıya
- Through: İçinden geçmek, boyunca
- Around: Çevresinde, etrafında (Hareket anlamında)
- Along: Boyunca
- Up: Yukarı doğru
- Down: Aşağı doğru
- Past: Yanından geçerek
- Towards: -e,-a doğru
- She is going to the park. - Parka gidiyor.
- We walked to the school.- Okula yürüdük.
- He send a letter to his friend.- Arkadaşına bir mektup gönderdi.
- The cat ran to the door.- Kedi kapıya koştu.
- Bir yere doğdu hareket veya giriş
- Dönüşüm ve değişim
- İlgi veya merak duyulan bir konuya yönelme
- Bir durumun içine girme
- Bölünme veya paylaşılma
- İçine işleme, nüfuz etme
- The car drove into the garage.- Araba garaja girdi. (Hareket)
- The girl went into her room.- Kız odasına girdi. (Hareket)
- The child run into the garden.- Çocuk bahçeye koştu. (Hareket)
- The ball fell into the pool.- Top havuza düştü. (Hareket)
- The seed turned into the seedling.- Tohum fidana dönüştü. (Dönüşüm, değişim)
- The milk turned into the yogurt.- Süt yoğurda dönüştü. (Dönüşüm, değişim)
- The words formed into the sentences.- Kelimeler cümlelere dönüştü. (Dönüşüm, değişim)
- The thoughts turned into actions.- Düşünceler eyleme dönüştü. (Dönüşüm, değişim)
- The dreams turned into reality.- Hayaller gerçekliğe dönüştü. (Dönüşüm, değişim)
- I am into music.- Müzikle ilgileniyorum. (İlgi veya merak duyulan bir konuya yönelme)
- I got into a new hobby.- Yeni bir hobiye başladım.(İlgi veya merak duyulan bir konuya yönelme)
- Lately, I have been into cooking.- Son zamanlarda yemek yapmaya merak saldım.(İlgi veya merak duyulan bir konuya yönelme)
- I have gotten into learning a new language.- Yeni bir dil öğrenmeye başladım.(İlgi veya merak duyulan bir konuya yönelme)
- The company went into bankruptcy.- Şirket iflasın eşiğine geldi.(Bir durumun içine girme)
- The country went into an economic crisis.- Ülke ekonomik krize girdi.(Bir durumun içine girme)
- The war broke into.- Savaş çıktı.(Bir durumun içine girme)
- We have entered into a new era.- Yeni bir döneme girdik.(Bir durumun içine girme)
- The land was divided into plots.- Arazi parsellere bölündü.(Bölünme/paylaşılma)
- The inheritance was divided into shares among the siblings.- Miras kardeşler arasında pay edildi.(Bölünme/paylaşılma)
- The book was divided into chapters.- Kitap bölümlere ayrıldı.(Bölünme/paylaşılma)
- The team was divided into groups.- Takım guruplara ayrıldı.(Bölünme/paylaşılma)
- They divided the money into two.- Parayı ikiye böldüler.(Bölünme/paylaşılma)
- The sun's rays penetrated into my skin.- Güneş ışınları cildime nüfuz etti.(İçine işleme nüfuz etme)
- The water seeped into the ground.- Su toprağın içine sızdı.(İçine işleme nüfuz etme)
- The sound traveled into the walls.- Ses duvarların içinden geçti.(İçine işleme nüfuz etme)
- The smoke filled into my lungs.- Duman ciğerlerime doldu.(İçine işleme nüfuz etme)
- The smell permeated into the room.- Koku odaya yayıldı.(İçine işleme nüfuz etme)
- Bir yerden dışarıya doğru hareket/çıkış.
- Bir kaynaktan veya içerikten bir şey çıkarılması.
- Bir durumdan veya koşuldan çıkış.
- Tükenme veya bitme.
- Bir grubun veya kümenin dışında kalma.
- Bir malzemenin veya kaynağın kullanılması.
- The bird flew out of the cage.- Kuş kafesten çıktı. (Hareket/çıkış)
- The car drove out of the garage.- Araba garajdan çıktı. (Hareket/çıkış)
- The girl walked out of the room.- Kız odadan çıktı. (Hareket/çıkış)
- The smoke came out of the chimney.- Duman bacadan çıktı. (Hareket/çıkış)
- The ball went out of the fance. - Top çiti aştı. (Hareket/çıkış)
- I took the books out of my bag.- Çantamdan kitapları çıkardım.(Bir kaynaktan bir şey çıkması)
- I took the milk out of the refrigerator.- Dolaptan sütü aldım.(Bir kaynaktan bir şey çıkması)
- The toys came out of the box.- Oyuncaklar kutudan çıktı.(Bir kaynaktan bir şey çıkması)
- He took money out of his pocked.- Cebinden para çıkardı.(Bir kaynaktan bir şey çıkması)
- We came out of the crisis.- Krizden çıktık. (Bir durumdan çıkış)
- I got out of the difficult situation.- Zor durumdan kurtulduk.(Bir durumdan çıkış)
- I am trying to get out of the dept.- Borçlardan kurtulmaya çalışıyorum.(Bir durumdan çıkış)
- He got out of the prison.- Hapishaneden çıktı.(Bir durumdan çıkış)
- I am out of money.- Param bitti. (Tükenme veya bitme)
- I am out of gas.- Benzinim bitti.(Tükenme veya bitme)
- I am out of time.- Zamanım kalmadı.(Tükenme veya bitme)
- I am out of coffee.- Kahvem bitti.(Tükenme veya bitme)
- I am out of patience.- Sabrım taştı.(Tükenme veya bitme)
- I am out of this.- Bu işte yokum. (Bir grubun veya kümenin dışında kalma)
- I am out of the game.- Oyunun dışında kaldım.(Bir grubun veya kümenin dışında kalma)
- I am out of the team.- Ekipte değilim.(Bir grubun veya kümenin dışında kalma)
- I am out of the race.- Yarışmadan çekildim.(Bir grubun veya kümenin dışında kalma)
- This table is made out of wood.- Bu masa ahşaptan yapılmış.(Bir malzemenin kullanılması)
- The clothes are made out of cotton.- Elbiseler pamuktan yapılmış.(Bir malzemenin kullanılması)
- This statue is made out of bronze.- Bu heykel bronzdan yapılmış.(Bir malzemenin kullanılması)
- Paper is made out of trees.- Kağıt ağaçlardan yapılıyor.(Bir malzemenin kullanılması)
- This dish is made out of excellent ingredients.- Bu yemek harika malzemelerden yapılmış.(Bir malzemenin kullanılması)
- Bir yüzeye doğru hareket veya temas.
- Bir şeyin üzerine ekleme veya yerleştirme.
- Bir konuya veya duruma geçiş.
- Bir taşıta binme.
- Bir platforma veya ortama giriş.
- The cat jumped onto the table.- Kedi masanın üzerine atladı.(Hareket/temas)
- I put the book onto the shelf.- Kitabı rafa koydum.(Hareket/temas)
- The child climbed onto the bed.- Çocuk yatağa tırmandı.(Hareket/temas)
- The leaf fell onto the ground.-Yaprak yere düştü.(Hareket/temas)
- The bird landed onto the branch of the tree.- Kuş ağacın dalına kondu.(Hareket/temas)
- I spread cream onto the cake.- Pastanın üzerine krema sürdüm.(Ekleme/yerleştirme)
- I hung a picture onto the wall.- Duvara bir tablo astım. (Ekleme/yerleştirme)
- I put the letter onto the envelope.-Mektubu zarfa koydum. (Ekleme/yerleştirme)
- I plugged my phone onto the charger.- Telefonumu şarj aletine taktım. (Ekleme/yerleştirme)
- I wrote the notes onto the paper.-Notları kağıda yazdım. (Ekleme/yerleştirme)
- Let's move onto the next topic.- Konuya geçelim. (Bir duruma/konuya geçiş)
- We've embarked onto a new project.- Yeni bir projeye başladık. (Bir duruma/konuya geçiş)
- We've moved onto the next stage.- Bir sonraki aşamaya geçtik. (Bir duruma/konuya geçiş)
- After this topic, we'll move onto the next one.-Bu konudan sonra diğerine geçeceğiz. (Bir duruma/konuya geçiş)
- After the discussion, we got onto the work.- Tartışmadan sonra işe koyulduk. (Bir duruma/konuya geçiş)
- I got onto the bus.-Otobüse bindim. (Bir taşıta binme)
- We got onto the plane.- Uçağa bindik. (Bir taşıta binme)
- I got onto the train.-Trene bindim. (Bir taşıta binme)
- I got onto the bicycle. - Bisiklete bindim. (Bir taşıta binme)
- I got onto the motorcycle. - Motosiklete bindim. (Bir taşıta binme)
- I went onto Facebook.- Facebook'a girdim. (Bir platforma veya ortama giriş)
- I went onto Instagram. - Instagram'a girdim. (Bir platforma veya ortama giriş)
- I went onto an online forum. - Çevrimiçi bir foruma katıldım. (Bir platforma veya ortama giriş)
- I stepped onto the virtual world.- Sanal dünyaya adım attım. (Bir platforma veya ortama giriş)
- I connected onto the game server.- Oyun sunucusuna bağlandım. (Bir platforma veya ortama giriş)
- Karşı, karşıdan karşıya
- -e rağmen, -a rağmen
- The supermarket is across the street.- Market caddenin karşısında. (karşı,karşıya)
- There is a island across the sea.- Denizin karşısında/öbür tarafında bir ada var. (karşı,karşıya)
- The dog ran across the field.- Köpek tarlanın karşısına koştu. (karşı,karşıya)
- They swam across the river.- Nehrin karşısına yüzdüler. (karşı,karşıya)
- We succeeded across all odds.- Bütün zorluklara rağmen başarılı olduk. (e-rağmen, a-rağmen)
- We didn't give up across the criticism.- Eleştirilere rağmen pes etmedik. (e-rağmen, a-rağmen)
- We didn't lose hope across all the negativity.- Tüm olumsuzluklara rağmen umudumuzu kaybetmedik. (e-rağmen, a-rağmen)
- We continued to work across the fatigue.- Yorgunluğa rağmen çalışmaya devam ettik. (e-rağmen, a-rağmen)
- İçinden geçmek
- Bir süreç (Baştan sona)
- Bir araç veya vasıtayla (burada kastedilen motorlu araçlar değil, bir şeyi gerçekleştirmek için kullanılan bir araç veya vasıtayı ifade eder.)
- Bir şeyin nedenini belirtirken
- We drove through the tunel. - Tünelden geçtik. (İçinden geçmek)
- We walked through the forest. - Ormanın içinden yürüdük. (İçinden geçmek)
- I went through the door and entered. - Kapıdan geçip içeri girdim. (İçinden geçmek)
- The water flowed through the pipe. - Su, borunun içinden aktı. (İçinden geçmek)
- We are going through a difficult time. - Zor bir dönemden geçiyoruz. (Süreç)
- I didn't sleep through the night. - Bütün gece uyuyamadım. (Süreç)
- We remained friends through the years. - Yıllar boyunca arkadaş kaldık. (Süreç)
- I studied hard through the exam week.- Sınav haftası boyunca çok çalıştım. (Süreç)
- I have never seen anything like this through my life. - Hayatım boyunca böyle bir şey görmedim. (Süreç)
- I send the letter through my friend.- Mektubu arkadaşımla gönderdim.(Arkadaşım aracılığıyla gönderdim)
- We communicate through the internet.- İnternet üzerinden iletişim kuruyoruz.(İnternet aracılığıyla)
- I follow the news through television. - Haberleri televizyondan takip ediyorum.(Televizyon aracılığıyla)
- I learn new things through the books. - Kitaplardan yeni şeyler öğreniyorum.(Kitaplar aracılığıyla)
- I connect with people through social media. - İnsanlarla sosyal medyadan iletişim kuruyorum.(Sosyal medya aracılığıyla)
- He felt remorse through his mistake. - Hatasından dolayı pişmanlık duydu. (Neden belirtme)
- He was appreciated through his success. - Başarısından dolayı tebrik edildi. (Neden belirtme)
- He earned respect through his honesty. - Dürüstlüğü sayesinde saygı gördü. (Neden belirtme)
- He achieved his goal through his determination. - Azmi sayesinde hedefine ulaştı. (Neden belirtme)
- Boyunca (mekansal)
- Sürekli olarak, ilerleyerek
- Yanında, yakınında (konum)
- We walked along the river. - Nehir boyunca yürüdük. (Boyunca)
- There were houses line up along the coast.- Sahil boyunca sıralanmış evler vardı.(Boyunca)
- There were trees along the road. - Yol boyunca ağaçlar vardı. (Boyunca)
- There are shelves along the wall. - Duvar boyunca raflar var.(Boyunca)
- I walked along the corridor. - Koridor boyunca yürüdüm.(Boyunca)
- He developed along the years. - Yıllar boyunca gelişti. (Sürekli olarak, ilerleyerek)
- We worked hard along the project. - Proje boyunca çok çalıştık. (Sürekli olarak, ilerleyerek)
- I learned many things along my education. - Eğitimim boyunca çok şey öğrendim. (Sürekli olarak, ilerleyerek)
- I saw many places along my journey. - Seyahatim boyunca çok yer gördüm. (Sürekli olarak, ilerleyerek)
- My house is along the school. - Evim okulun yakınında. (Yanında, yakınında)
- The shop is along the street. - Dükkan caddenin yanında. (Yanında, yakınında)
- The park is along the house. - Park evin yakınında. (Yanında, yakınında)
- The hospital is along the post office.- Hastane postanenin yakınında. (Yanında, yakınında)
- "Along" bir şeyin uzunluğu veya sınırı boyunca hareketi ifade ederken, "through" bir şeyin içinden geçerek hareketi ifade eder.
- "Along" genellikle düz bir çizgi veya yol boyunca ilerlemeyi belirtirken, "through" kapalı veya sınırlı bir alanın içinden geçmeyi belirtir.
- Along: "We walked along the riverbank." (Nehir kıyısında yürüdük.) - Nehir kıyısının uzunluğu boyunca yürüdük.
- Through: "We walked through the forest." (Ormanda yürüdük.) - Ormanın içinden, bir uçtan diğer uca yürüdük.
- Along: "They drove along the coast." (Sahil boyunca araba sürdüler.) - Sahil şeridi boyunca, uzunlamasına araba sürdüler.
- Through: "They drove through the city." (Şehir içinden araba sürdüler.) - Şehrin içinden, bir yerden diğerine araba sürdüler.
- Along: "The train traveled along the tracks." (Tren raylar boyunca yolculuk etti.) - Rayların uzunluğu boyunca yolculuk etti.
- Through: "The train went through the tunnel." (Tren tünelden geçti.) - Tünelin içinden, bir uçtan diğer uca geçti.
- Along: "The fence runs along the property line." (Çit mülk sınırı boyunca uzanıyor.) - Sınırın uzunluğu boyunca uzanıyor.
- Through: "The ball went through the hoop." (Top çemberden geçti.) - Çemberin içinden, bir taraftan diğerine geçti.
- Dolaşmak, gezinmek
- Bir konuyla ilgili, hakkında
- Bir engeli aşmak, bir şeyi atlamak
- Yaklaşık olarak, civarında
- We walked around city. - Şehirde dolaştık. (Dolaşmak, gezinmek)
- We strolled around the park. - Parkta gezindik. (Dolaşmak, gezinmek)
- I looked around the store. - Mağazada etrafa bakındım. (Dolaşmak, gezinmek)
- I want to travel around the world. - Dünyayı dolaşmak istiyorum. (Dolaşmak, gezinmek)
- This topic has been talked around a lot. - Bu konu hakkında çok konuşuldu. (Bir konuyla ilgili, hakkında)
- Rumors are going around. - Söyletiler dolaşıyor. (Bir konuyla ilgili, hakkında)
- The discussion revolved around this issue. - Tartışma bu konu etrafında dönüyordu. (Bir konuyla ilgili, hakkında)
- I am workind around this project. - Bu proje üzerinde çalışıyorum. (Bir konuyla ilgili, hakkında)
- We found a way around the problem. - Sorunu çözmek için bir yol bulduk. (Engeli aşmak)
- They found a way around the rules. - Kuralları aşmanın bir yolunu buldular. (Engeli aşmak)
- We need to get around this obstacle. - Bu sorunu aşmamız gerekiyor. (Engeli aşmak)
- We will get around this difficulty. - Bu zorluğu aşacağız. (Engeli aşmak)
- I will come around ten o'clock. - Saat on civarı gelirim. (Yaklaşık olarak, civarında)
- There were around one hundred people. - Yaklaşık yüz kişi vardı. (Yaklaşık olarak, civarında)
- The price is around twenty dollars. - Fiyatı yirmi dolar civarında. (Yaklaşık olarak, civarında)
- It will take around one hour.- Bir saat kadar sürer. (Yaklaşık olarak, civarında)
- He is around twenty years olds. - Yaklaşık yirmi yaşlarında. (Yaklaşık olarak, civarında)
- Yukarı doğru hareket
- Artış, yükselme
- İleriye doğru, gelişme
- I went up the stairs. - Merdivenlerden yukarıya çıktım. (Yukarı doğru hareket)
- The balloon went up into the sky. - Balon gökyüzüne doğru yükseldi. (Yukarı doğru hareket)
- Kedi climbed up the tree. - Kedi ağaca tırmandı. (Yukarı doğru hareket)
- The steam went up as the water boiled. - Su kaynadıkça buhar yukarı çıktı. (Yukarı doğru hareket)
- Prices went up. - Fiyatlar arttı. (Artış, yükselme)
- The temperature is going up. - Sıcaklık yükseliyor. (Artış, yükselme)
- The company's profit wnt up. - Şirketin kârı arttı. (Artış, yükselme)
- Inflation is up. - Enflasyon yükselişte. (Artış, yükselme)
- I am climbing up the ladder of success.- Başarı merdivenlerini tırmanıyorum. (Artış, yükselme)
- Things are looking up. - İşler iyi gidiyor. (İleriye doğru, gelişme)
- The economy is picking up.- Ekonomi iyileşiyor. (İleriye doğru, gelişme)
- I am moving up in my career. - Kariyerimde ilerliyorum. (İleriye doğru, gelişme)
- Technology is moving up.- Teknoloji gelişiyor. (İleriye doğru, gelişme)
- My life is looking up.- Hayatım daha iyiye gidiyor. (İleriye doğru, gelişme)
- Aşağı doğru hareket
- Düşüş azalma
- Kayıtlı, yazılı
- I walked down the stairs. - Merdivenlerden aşağı indim. (Aşağı doğru hareket)
- Raindrops trickled down the winwow. - Yağmur damlaları camdan aşağı süzüldü. (Aşağı doğru hareket)
- The sun went down on the horizon. - Güneş batarken ufuktan aşağı indi. (Aşağı doğru hareket)
- Prices went down.- Fiyatlar düştü. (Düşüş, azalma)
- The temperature went down.- Sıcaklık düştü. (Düşüş, azalma)
- Sales went down. - Satışlar düştü. (Düşüş, azalma)
- My spirits went down. - Moralim bozuldu. (Düşüş, azalma)
- This information is written down here. - Bu bilgi burada yazılı. (Kayıtlı, yazılı)
- I wrote the notes down in my notebook. - Notları defterime yazdım. (Kayıtlı, yazılı)
- I wrote my name down on the list. - Adımı listeye yazdım. (Kayıtlı, yazılı)
- Don't forget to write everything down. - Her şeyi not almayı unutma. (Kayıtlı, yazılı)
- I wrote down the lyrics of this song somewhere. - Bu şarkının sözlerini bir yere yazdım. (Kayıtlı, yazılı)
- She walked past the store. - Mağazanın yanından yürüyerek geçti.
- The car drove past the school. - Araba okulun yanından geçti.
- He ran past the park. - Parkın yanından koştu.
- They cycled past the lake. - Gölün yanından bisikletle geçtiler.
- Yönelme, -e doğru
- Amaç hedef
- Karşı
- -e yönelik, ilişkin
- The cat walked towads the stairs. - Kedi merdivenlere doğru yürüdü. (Yönelme, -e doğru)
- The car is approaching towards us. - Araba bize doğru yaklaşıyor.(Yönelme, -e doğru)
- Her eyes turned towards him. - Gözleri ona doğru döndü. (Yönelme, -e doğru)
- He reached his hand out towards me. - Elini bana doğru uzattı.- (Reach out : Uzatmak) (Yönelme, -e doğru)
- The bird flew towards his nest. - Kuş yuvasına doğru uçtu.(Yönelme, -e doğru)
- This money is being saved towards a vacation.- Bu para tatil için birikiyor. (Amaç, hedef)
- He is investing towards his education. - Eğitimi için yatırım yapıyor. (Amaç, hedef)
- They are saving money towards buying a house. - Ev almak için para biriktiriyorlar. (Amaç, hedef)
- She is progressing towards her career goals. - Kariyer hedeflerine doğru ilerliyor. (Amaç, hedef)
- We should be respectful towards everyone. - Herkese karşı saygılı olmalıyız. (karşı)
- He is very kind towards his friends. - Arkadaşlarına çarşı çok kibar. (karşı)
- We should be open-mined towards new ideas.- Yeni fikirlere karşı açık fikirli olmalıyız. (karşı)
- We should be constructive towards criticism.- Eleştirilere karşı yapıcı olmalıyız. (karşı)
- This project is a study towards the environtment.- Bu proje çevreye yönelik bir çalışma. (-e yönelik, ilişkin)
- He has an interest towards art. - Sanata karşı ilgisi var. (-e yönelik, ilişkin)
- She has a possion towards music. - Müziğe karşı bir tutkusu var. (-e yönelik, ilişkin)
0 Yorumlar