Son Yayınlar

6/recent/ticker-posts

Ad Code

Responsive Advertisement

İNGİLİZCE ZAMANLA ALAKALI DEYİMLER VE İFADELER

 

İngilizce zamanla alakalı deyimler ve ifadeler
İngilizce zamanla alakalı deyimler ve ifadeler

    İngilizcede sıklıkla kullanılan zamanla alakalı çok şık deyimler ve ifadeler.

        1. Around the clock: "Günün 24 saati boyunca", "durmaksızın", "aralıksız" anlamına gelir. Bir şeyin sürekli ve her zaman yapıldığını ifade eder.

  • The nurses worked around the clock to care for the patients.:Hemşireler hastalara bakmak için günün 24 saati çalıştılar.

        2. In the nick of time: "Tam zamanında", "son anda", "kıl payı" anlamına gelir. Bir şeyin neredeyse çok geç olmadan, tam vaktinde yapıldığını belirtir.

  • We arrived in the nick of time for the train.:Trene tam zamanında yetiştik.

        3. Time flies when you're having fun: "İnsan eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz" anlamına gelen meşhur bir deyiştir. Zamanın keyifli aktiviteler sırasında çok hızlı geçtiğini ifade eder.
  • We spent the whole day at the beach, time flies when you're having fun! :Bütün günü plajda geçirdik, eğlenirken zaman nasıl da geçiyor!

        4. To kill time: "Vakit geçirmek", "boş durmamak için bir şeyler yapmak" anlamına gelir. Sıkıntıdan kurtulmak veya beklerken oyalanmak için yapılan aktiviteleri tanımlar.
  • We killed time at the airport by reading magazines. : Havaalanında dergi okuyarak vakit geçirdik.

        5. To be pressed for time: "Vakti dar olmak", "acele etmek zorunda olmak" anlamına gelir. Bir kişinin yeterli zamanının olmadığını veya bir işi yetiştirmek için acele ettiğini ifade eder.
  • I'm pressed for time this morning, so let's talk later. : Bu sabah vaktim dar, bu yüzden sonra konuşalım.

        6. To take your time: "Acele etmemek", "yavaşça yapmak", "istediğin kadar zaman ayırmak" anlamına gelir. Bir işi aceleye getirmeden, dikkatli ve rahat bir şekilde yapmayı önerir.
  • Take your time choosing, there's no rush. : Acele etme seçerken, telaş yok.

        7. Once in a blue moon: "Kırk yılda bir", "ara sıra", "neredeyse hiç" anlamına gelir. Nadiren gerçekleşen olayları veya durumları ifade etmek için kullanılır. "Blue moon" (mavi ay), nadiren gerçekleşen dolunay olayına gönderme yapar.
  • We go to the theatre once in a blue moon. : Tiyatroya çok nadiren gideriz.

        8. Day in, day out: "Her gün", "günden güne", "sürekli olarak" anlamına gelir. Bir şeyin her gün düzenli olarak yapıldığını veya tekrarlandığını vurgular.
  • Day in, day out, he works at the same desk. : Her gün, aynı masada çalışıyor.

        9. At the crack of dawn: "Şafak sökmeden", "güneş doğmadan çok önce", "çok erken saatte" anlamına gelir. Sabahın en erken saatlerini ifade eder.
  • We have to get up at the crack of dawn to catch the early flight. : Erken uçuşa yetişmek için şafak sökmeden kalkmamız gerekiyor.

        10. Call it a day: "Bugünlük bu kadar yeter", "paydos etmek", "çalışmayı bırakmak" anlamına gelir. Genellikle iş günü sonunda veya bir aktiviteyi bitirme kararı alındığında kullanılır.
  • It's getting late, let's call it a day. : Geç oluyor, bugünlük bu kadar yeter.

        11. To have time on your hands: "Boş vakti olmak", "yapacak işi olmamak", "boş zamanı bol olmak" anlamına gelir. Genellikle kişinin can sıkıntısını veya boş zamanını nasıl değerlendireceğini düşündüğünü ifade eder.
  • Since retiring, he has time on his hands and has taken up gardening. : Emekli olduğundan beri, boş vakti var ve bahçeyle uğraşmaya başladı.

        12. To make up for lost time: "Kaybedilen zamanı telafi etmek", "geçmişte kaçırılan fırsatları yakalamak" anlamına gelir. Genellikle bir gecikme veya kayıp sonrasında hızlı ve yoğun bir şekilde çalışmayı veya eğlenmeyi ifade eder.

  • After being ill for a week, I'm making up for lost time and working extra hard. : Bir hafta hasta olduktan sonra, kaybedilen zamanı telafi ediyorum ve ekstra sıkı çalışıyorum.

        13. The witching hour: "Cadı saati" olarak bilinen bu ifade, genellikle gece yarısını veya gece yarısından hemen sonrasını, özellikle saat 3 ile 4 arasını ifade eder. Batı kültüründe, bu saatlerin mistik veya ürkütücü olayların yaşandığına inanılır.

  • It was the witching hour when strange noises started from the attic. : Cadı saatiydi ki tavan arasından garip sesler gelmeye başladı.

        14. To be ahead of your time: "Çağının ilerisinde olmak", "zamanının ötesinde düşünmek veya davranmak" anlamına gelir. Fikirleri, icatları veya yaşam tarzıyla kendi zamanının ötesinde olan kişileri veya şeyleri tanımlar.

  • His inventions were truly ahead of their time. : Onun icatları gerçekten çağının ilerisindeydi.

        15. To be behind the times: "Çağın gerisinde kalmak", "modası geçmiş olmak", "güncel gelişmeleri takip etmemek" anlamına gelir. Yeni fikirler, teknolojiler veya trendler konusunda geride kalmış kişileri veya şeyleri ifade eder.
  • His fashion sense is a bit behind the times. : Onun moda anlayışı biraz çağın gerisinde.
        16. In God's good time: "Tanrı'nın uygun gördüğü zamanda", "doğru zamanda", "vakti gelince" anlamına gelir. Genellikle sabır ve tevekkül ifade eden, olayların doğru zamanda gerçekleşeceğine dair bir inancı yansıtan bir ifadedir.
  • Don't worry, things will work out in God's good time. : Endişelenme, her şey vakti gelince yoluna girecek.

        17. To have the time of your life: "Hayatının en güzel zamanını geçirmek", "çok eğlenmek", "unutulmaz bir deneyim yaşamak" anlamına gelir. Çok keyifli, mutlu ve unutulmaz anları tanımlar.
  • We had the time of our lives at the party last night! : Dün gece partide hayatımızın en güzel zamanını geçirdik!

        18. To live on borrowed time: "Ödünç alınmış zamanda yaşamak", "tehlikeli bir durumdan kurtulmuş olmak ve beklenenden daha uzun yaşamak" anlamına gelir. Genellikle ciddi bir hastalık, kaza veya tehlike atlattıktan sonraki yaşamı ifade eder.
  • After his heart surgery, he felt like he was living on borrowed time. : Kalp ameliyatından sonra, ödünç alınmış zamanda yaşadığını hissetti.

        19. A sign of the times: "Zamanın alameti", "çağın göstergesi", "günümüzdeki eğilimleri veya sorunları gösteren bir şey" anlamına gelir. Genellikle güncel toplumsal veya kültürel değişiklikleri yansıtan olayları veya durumları ifade etmek için kullanılır.
  • The increasing use of social media is a sign of the times. : Sosyal medyanın artan kullanımı zamanın bir alameti.
        20. Golden Hour: Güneşin yumuşak ve altın rengi ışıklarının olduğu, gün batımından hemen önceki veya gün doğumundan hemen sonraki zaman.

        21. Blue Hour: Tamamen karanlık çökmeden önceki mavi tonlarının hakim olduğu kısa süre.

        22. Magic Hour: Sinema ve fotoğrafçılıkta "altın saat + mavi saat"in birleşimi için kullanılır.

        23. Rush Hour: Yoğun trafik/saatler (sabah ve akşam iş çıkışı).

        24. Twilight: Alacakaranlık (gün batımı sonrası veya gün doğumu öncesi).

        25. High Noon: Tam öğle vakti (güneşin en tepede olduğu an).

        26.Peak Time: En yoğun/meşgul zaman.

        27. Dead of Night: Gecenin en sessiz ve karanlık zamanı.

        28. Zero Hour: Kritik bir olayın başlayacağı belirlenmiş zaman (askerî veya proje jargonu).

        29. Happily Ever After: "Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" (masallardaki ünlü son).

        30. Till the End of Time: "Zamanın sonuna kadar" (romantik bir ifade).

        31. A Race Against Time: "Zamana karşı yarış" (acil bir durum).

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement